Şöyle bir ülke hayal edin: Doların Türk lirasına değer bazında eşit olduğu. Cinayetlerin olmadığı bir ülke hayal edin. Hayal edin her gün onlarca canını kavgada kaybeden bir ülkeyi değil aksine okuyan, yazan, üreten ve sonuç itibariyle mutlu bir ülkeyi hayal edin. Benim veya sizin yaşınızda bir gencin yaşamaktan onur duyduğu bir ülke hayal edin. Şiir dinleyen, sinemaya gitmekten keyif alan ve bilim kurgu alanında en iyi filmleri üreten bir ülke hayal edin. Hayal edin…
Ya da şöyle bir ülke hayal edin: Her gün güvenlik kaygısını iliklerinde hisseden bizlerin yaşadığı, gözümüzün içine baka baka hayatlarımızın çalındığı bir ülke. Hani hayal ediyoruz ya belki de şöyle olabilir bir aile milyonlarca insanın gözünün önünde katlediliyor. En kötüsünün hayal edilemediği bir ülke hayal edin. Kendi topraklarında papatya yetiştirmek yerine o topraklarda kan akıtan bir ülke…
Hangisini isterseniz onu hayal edin… Ama geç kalmayın bunca kötülükteki payınızın ne derece olduğunu görmeye. Ve sonunda bir ülke hayal edin. En öncesinde veya daha sonra o ülkeyi ne kadar hak ettiğinizi ya da o ülkenin sizi ne kadar hak ettiğini düşünün.
Düşünmeye devam edin. Sorun kendinize vatan ne zaman vatandır, diye. Sizi sürgün edip anasız babasız bırakınca mı vatandır? Hiçbir suçunuz yok ve yok yere size tehdit olunca mı vatandır? Vatan ne zaman vatandır?
Peki, kime vatandaş denilir? Kaç yaşında, hangi seviyede olunca vatandaş olur insan?
Bütün bu soruları at bir kenara, kafanı yorma. Ayıp etme kendine çünkü sen büyük bir insansın. Öyle bir insan ki hatasız, günahsız. Sen intizamı olan bir mahluksun. Unutma senden iyisi ne gökyüzünde ne de yeryüzünde var. Sen ve ben günahsız. Sakın alaya aldığımı sanma, sadece şunu bil dışarıda yüz yıldır insanlar dalga geçiyor bizimle. Biz hangi ödülü alırsak alalım, neyi başarmış olursak olalım dışarıda birileri dalga geçiyor bizimle. Bugün ise daha çok kahkaha atıyorlar. Biz de bir şeyler diyebiliriz kendimizce, insanların ağzı torba değil ki bağlayalım… Belki de bir söz daha bulabiliriz ama olsun. Şimdilik bu denli yeter, biz biliyoruz zaten…
Vedat Türkali, bu ismi daha önce duydunuz mu hiç bilmiyorum. Eserinde özetle şöyle bir cümle kuruyor: “değişmeyen tek şey değişimin kendisiyse neden değişmez bu ülke” Eserinde 1980 dönemenin darbesi ve diğer geçmiş dönem darbeleri hakkında bilgi verir. Kitabın ana konusu ne kadar aşk ile ilgili olsa da yazar komünizm düşüncelerinin esaretinden kurtulamamıştır. Bana sorarsanız gayet de iyi olmuş, aşkın ve kavganın bir arada nasıl yaşandığını anlatan bir kitap.
Ben ne anlatıyor(d)um?
Değişmedik onu diyorum, babalarımızla aynı kaderi yaşıyoruz. Onların 10-20 yılda bir gördüğü darbeleri, ekonomik krizleri daha bitirmeden bir yenisi ekleniyor. Bir çöplükten farkımız yok. Şahit oluyorum savcılardan para ile alınan davalara. Şahidiyim ısmarlama yazı yazan gazetecilerin yalanlarına ve boğuluyorum. Çoğu zaman nefes almakta zorlanıyorum. Siz de aynısını yaşamıyor musunuz?
Çok ah aldı bu ülke ve çok kötü yerle yeksan olacak. Biz ne kadar yaşatmaya çalışsak dahi içerisi kurtlanmış bir ağaç. Ve değişmeyen tek şey değişimin kendisi olmasına rağmen değişmiyor bu ülke!
Çünkü kötülüğü adet edinmiş. Çünkü yüreğinde merhamet yok. Makamlar yoğrulmamış insanlara ait. Her şeyin en üstünde tek bir şey var güç. Eğer güç sahibiyseniz bu toplumun Allah’ı sizsiniz. Tek servetleri para ve tek birikimleri kul hakkı.
Hoşça kal benim ülkem, göz yaşlarımla hoşça kal…
26.10.1998 tarihinde hayata gözlerimi açmışım.
“Hepimiz bir dünyanın ortak vatandaşlarıyız.” Bundan dolayı ırk, dil, din, memleket… Önemsiz (en azından benim için).