Geçtiğimiz 1 Nisan günü, her ne kadar şakalaşmalarla geçse de Çin yönetiminin Uygur Türklerine yönelik başlatmış olduğu baskı ve asilime politikalarının dördüncü yıl dönümüydü. Bugün anavatanlarında yalnızlaştırılan ve Çin’in devasa nüfusu içerisinde “egzotik” etnik unsurlar hâline getirilen Uygur Türkleri, günümüzde dünyada örneğine pek rastlanmayan otoriter rejimlerden birinin müstemleke tebaası konumundadır. Doğu Türkistan’da Müslüman Türklerin yüzlerce yıllık kültürel kimliği, dili ve dini inançları tehdit altındadır.
İşkence, tecavüz ve tıbbi-biyolojik deneylerin yapıldığı toplama kamplarının yanı sıra inşa edilen fabrikalarda Çin kapitalizminin dişlileri arasında yok olan milyonlarca Uygur Türkü, köle işçiler olarak çalıştırılmaktadır. Aileleri toplama kampına alınan çocuklar ise yatılı okul ve yetimhane görünümlü çocuk kamplarında beyinleri yıkanarak asimile edilmektedir. Toplama kamplarına alınan erkeklerin evlerine yerleştirilen Çinli memurlar, evlerde aile ile kalmakta, mahremiyet ve aile şerefi ayaklar altına alınmaktadır. Evler QR sistemleriyle takip edilmekte, tüm alanlar yüz tanıma sistemli kameralarla izlenmekte, en ufak bir şüphe bile insanların toplama kamplarına alınmasına yetmektedir!
Şimdi soruyorum…
Uygur Türkü kimlerdir, yoksa bize el midir?
Soykırım nedir?
Bir katliamın, soykırım olarak kabul edilmesi için uluslararası ilişkilerde ve BM nezdinde hangi unsurların olması gerekmektedir?
BMGK’da 48 devlet temsilcisinin “olumlu” oy kullanarak kabul ettiği İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi bir heyula mıdır?
Uluslararası sivil toplum kuruluşları ne iş yapmaktadır? İnsan ve insanlığın, hareket ve özel alanını arttırmak misyonunda olan bu organizasyonlar aslında birer ‘‘yanıltıcı ayna’’mıdır?
Birçok ahlaksızlığı, özgürlük ve insan hakları kisvesi altında savunan aydın sıfatlar, aslında birer kurmaca, organik ya da inorganik aydın mıdır?
Doğrudan Çin rejimi tarafından, sistematik bir şekilde bir soyu yok etmeye yönelik soykırım hareketine tüm dünya neden sessiz kalmaktadır?
Bütün dünya izleyip dururken, afet-i azam kudurup durmaktadır. Modern çağın ‘‘Yecüc Mecüc’lerini kim durduracaktır? Bu zulmü durdurmak için yeni bir Zülkarneyn seti mi gerekmektedir?
Bizler ‘‘Dilsiz Şeytan’’ olmaya alıştıkça, bir bakarız haksızlık, bizlere de hak olur da çıkar. Sıra bize gelmeden, devler cüceyi ezmeden, hak zail olmadan, geç kalmanın bile geçliğine varmadan; kimimiz duayla, kimimiz teşvikle, kimimiz söylemle, kimimiz eylemle… Tanrı Dağı’na bir haccetmenin vakti, bugün değilse ne zamandır?
Kimimiz var; Uygur halkı öğütler gelir
Ansız kopan isyanları örgütler gelir
Kimimiz var; Çin’e sızar, Çin’den görünür
Uygur halkı yok etmeye candan görünür
Kimimiz var; plan kurar, yollar gösterir
Allah bize neler yazmış, yıllar gösterir
1989 yılı Diyarbakır’da doğan Mert Mahir GÖZ ilk ve orta öğretimini (2006) Diyarbakır’da tamamlamıştır. Yüksek öğretimine Uludağ Üniversitesi’nde (2007) başlayan GÖZ, buradaki eğitimini yarıda bırakıp Ankara Ufuk Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası Bölümü’nü burslu kazanmıştır. 2013 yılında Ufuk Üniversitesi’nden dereceyle mezun olan GÖZ, yine aynı üniversitede çift anadal programı (ÇAP) kapsamında Uluslararası Ticaret bölümünü bitirmiştir. Lisans eğitimini tamamladıktan sonra Hasan Kalyoncu Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda master yapan GÖZ, şuan İnönü Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi alanında doktora çalışmalarını sürdürmektedir. Politik tarih, siyasal sistemler ve uluslararası ilişkiler konularında birçok makalesi olan GÖZ, aynı zamanda Özgür Haber gazetesinde yazılarını kaleme almaktadır. Ayrıca GÖZ, kurucusu olduğu GOZMER (Güncel Ortadoğu Zabıtları Merkezi) çatısı altında ülke ve Ortadoğu’daki gelişmeleri değerlendirmektedir.