Kapıyı hızlıca açtığımda, kapının önünde durmakta olan beyaz renkli kediyi ürküttüğümü fark ettim. Kedi gözlerini gözlerime dikip, bir sonraki hareketi için tetikte beklerken, bense onu ürküttüğüm için çok üzgündüm. Elimde tutmakta olduğum beyaz spor ayakkabılarımı yere bırakmakta tereddüt ediyordum. Kış mevsimi başlayalı beri giymediğim bu spor ayakkabıları raftan almak için elimi uzattığında, bana hiç yüz vermemişlerdi. Burun ucuyla beni süzdükten sonra bağcıklarını yana atıp, öylece durmuşlardı. Beni anlayacaklarını düşünmekle hata yaptığımı anlamıştım. Oysaki benim amacım ona zarar gelmesini engellemek idi. Çünkü dışarıdaki kir, toz, çamur oldukça fazlaydı. O bu mevsimin ayakkabısı değildi. Ben onu kış mevsiminin tüm zorluklarından korumak için bunca zaman hasret ile dövünürken o ise bana dargın durmuştu. Ama işte şimdi bu hasret sona erecekti. Biz iki hasretli tam kucaklaşacak iken; bu kızgın beyaz kediyle göz göze gelmiş birbirimizi süzüyorduk. Kapıyı kapatsam kedinin gitmesini beklesem ya da içeriye, Meryem’e seslensem, Meryem içeriden bir tasa süt doldurup gelse, hepimiz çok heyecanlansak. Ama Meryem kediyi besleyecek olmanın verdiği heyecanla kapıya koştuğunda ya beyaz kedi ürküp kaçarsa, Spor ayakkabılarım elimde öylece beklerken, beyaz kedi biraz daha sinirli bakmaya başladı bana,
“Hadi ne yapacaksan yap benim de işim gücüm var. “ demeye getirdi lafı, kendi kapımın önünde bir yabancıya dönüşmüştüm. Neredeyse özür dileyecek gibiydim. Yavaşça eğildim. Ayakkabımın canını yakmamaya özen göstererek yere bıraktım. Ayaklarımı özenle yerleştirdim. Büyük bir hasret sona ererken kedi bana bakmaya devam ediyordu. Ayaklarım ve ayakkabılarım birbirine olan hasretlerini giderirken, kapının tokmağını yakaladım. Göz ucuyla kediye baktım. Meryem içeriden seslendi
“Baba nereye?”
Kedi ürkekçe arkama saklandı.
“Birşey yok sen sakin ol sana zarar vermez.“ dedim bakışlarımla,
Meryem kapıya geldi. Kedi spor ayakkabılarımın arkasına iyice sindi.
Meryem’e: “İşim var birazdan dönerim.” dediğimde her zaman yaptığı gibi beni montumdan yakalayıp aşağıya çekti. yanaklarını uzattı, Yanağıyla dudaklarım buluşurken, Meryem kediyi gördü,
Baba… Baba… Kedi!
Kedi ayakkabılarıma sarıldı, ayakkabım bağcıklarını kediye doladı, bağrına bastı.
“Evet Meryem kedi” dedim.
Çöktüm kediyle kırk yıllık ahbap olmuşçasına elimi uzattım. Kedi elimi havada yakaladı. İki elimle sıcacık tuttum, ürkek ama gururlu kediyi. “Bak Meryem kedi de seni görünce çok heyecanlandı.“
Meryem ve kedi birbirlerini süzdüler. Meryem bizi kapıda öylece bırakarak içeri koştu. Kedinin gözleri Meryem’in arkasından dondu kaldı. Meryem elinde bir tas sütle geri geldiğinde onları baş başa bırakıp ayaklarımın rahatlığına daldım. Binanın kapısından çıktığımda spor ayakkabılarımı giydiğim için pişman olmuştum. Çünkü her taraf çamur kaplıydı. Uzun süredir birbirine hasret duyan biz, acaba erken mi buluşmuştuk. Birbirine sevgi duyan iki sevgili doğru zamanda doğru yerde buluşunca mutlu olabilirdi. Pişmanlığımı o da fark etmiş olacak ki, beni paçalarımdan tutup çekti. Göz göze geldik.
“Çıkarma beni, atma hayatından ben narin olabilirim, ama senin için çamura da bulanabilirim. Bu yolda seninle yürümek istiyorum. Zor da olsa, kırılsam da, çok yorulsam da hep seninle olmak istiyorum. “ der gibiydi. Göz yaşları burun akıntısına karışmış çamur kaplı yola damlıyordu.
“Peki dedim. O halde yürüyelim ve görelim.”
Gün batana dek birlikteydik, iki sevgili gibi yürüdük bazen çamurlu bazense temiz yollarda, kirlendiği de oldu. seke seke dolaştığı da burnuna çamur da sıçradı. Yağmur da damladı tepesine, hiç şikayet etmedi,
Eve döndüğümüzde beyaz kedi kapıda yoktu. Meryem de görünmüyordu ortalıkta.
Usulca elimi montumun cebine soktum. Anahtarımı çıkarıp kapının kilidine yerleştirdim. Anahtarı çevirdiğimde başımı yere, ona doğru çevirdim. Bakışları yeniden mahzunlaşmıştı. Aşık Daimi’nin dediği gibi,
“Merak etme, az kaldı, kışın sonu elbet bahardır.”dedim. İçeriden Meryem’in sesini duyduğum anda anahtarı çevirdim. Kapı gıcırdayarak açıldı. Beyaz kedi kapının aralığından çıkıp bacaklarımın arasından geçti. Meryem kapı aralığından göründü. Meryem’in baktığı yöne doğru döndüğümde beyaz kediden eser kalmamıştı. Meryem kediyi kaçırdığım için çok kızgındı. Kedi özgürlüğüne kavuştuğu için mutlu. Ayakkabılarım ise üzgündü ayrılık başlayacağı için, ben ise ne hissedeceğimi bilemez bir haldeydim.
1986 yılında Diyarbakır’da doğan Osman Erdoğan halen Milli Eğitim Bakanlığına bağlı devlet okullarında sınıf öğretmeni olarak görev yapmaktadır. Bir süre Silvan Mezopotamya gazetesinde hikaye yazarlığı yaptıktan sonra, fikirkazani. com isimli İnternet sitesinde öykü yazmaya devam etti. An’da Anlık Hikayeler isimli ilk öykü kitabı 2018 yılında yayınlanan Osman Erdoğan Kendisini okur yazar bir öğretmen olarak tanımlıyor. Osman Erdoğan evli ve iki kız çocuğu babasıdır.
Eserleri:
An’da Anlık Hikayeler
Altı Gün