Yunanistan’ın Ege’de hala bir takım isteklerinden vazgeçmiş değil. Karasuları, Kıta Sahanlığı, Ulusal Hava Sahası gibi konular bugün de iki hükümeti karşı karşıya getiren durumlar. Ancak en önemli anlaşmazlık karasuları sorunudur. Nedeni ise bölgede ki petrol ve doğalgaz rezervlerinin hangi ülke tarafından çıkarılacağı, karasularının 12 mile çıkarılması halinde Ege Denizi’nin adeta bir Yunan gölüne dönüşmesi ve doğal olarak Türk hükümetinin buna karşı çıkmasıdır. Öncelikle karasuları sorununu tarihi ve hukuki olarak değerlendirip sonrasında güncel konular üzerinden değerlendirmede bulunacağım.
***
Lozan Andlaşması’nda sonra bu sınır fiilen 3 mil olarak belirlenmiş, Yunanistan 1936’da karasularını 6 mile çıkardığını açıklamasından sonra Türkiye buna karşılık ancak 1964 yılında Karasuları Kanunu ile karşılık verebilmişti. Buna göre Türkiye, karasularını 6 milden geniş tutan devletlere karşı “mütekabiliyet esası” getirdiğini biliyoruz. 1973’ten itibaren Yunanistan karasularını 6 milden 12 mile çıkaracağı iddialarını başlattı. Daha sonra Türkiye 1976 Bern Deklarasyonu görüşmelerinde Türkiye “Yunanistan’ın karasularını 6 milden 12 mile çıkarmasını casus belli yani savaş sebebi sayacağını” açıkça söylemiştir. Yunan Parlamentosu 1995’de III. Birlemiş Milletler Deniz Hakları Sözleşmesini imzalamış bununla birlikte 12 mil karasuları hakkını hukuki olarak kullanmaya yetkili hale gelmişti. Ancak Türkiye bu sözleşmeye taraf olmamıştır yani imzalamamıştır. Türkiye eğer Yunanistan’ın 12 mil karasuları sınırını kabul ederse Ege’de durum şöyle bir görünüm kazanmaktadır: Türk karasuları %7.47’den %8.76’ya çıkarken, Yunan karasuları yaklaşık %30’luk bir artışla %43.68’den %71.53’e yükselecek, açık deniz alanları ise, yaklaşık %30’luk bir daralma ile %48.85’ten %19.71’e inecektir. Buradan da rahatlıkla görüleceği gibi Yunanistan’ın temel amacı Ege’yi tamamen bir Yunan gölü haline getirmektir. Böylece Türkiye’nin Karadeniz’den ve Akdeniz’den geçişleri oldukça kısıtlı hale gelecek.
***
Peki sonuç olarak ne yapılmalı? Yunanistan sözleşmeye dayanarak karasularını 12 mile çıkarmak istiyor. Türkiye’nin bunu kabul etmesini bekleyemeyiz, gerek diplomasi olarak gerekse fiili olarak her seferinde bunu açıkça gösteriyoruz. Örnek olarak 1996 yılında Kardak Krizinde ne kadar ciddi olduğumuzu göstermiş olduk. Bugün de Ege’de ve Akdeniz’de yaptığımız petrol ve doğalgaz aramalarında, Yunanistan’ın provokasyonlarına karşı Türk Deniz Kuvvetlerimizin eli her zaman tetiktedir. 19 Aralık 2018 tarihinde, Apostolakis’in Genelkurmay Başkanı olduğu dönemde “Türkler kayalıklarımıza çıkarsa, yerlebir ederiz. Hükümetimiz de aynı görüştedir” açıklaması Türkiye’ye karşı açıkça meydan okumaydı. Şimdi ise eski Savunma Bakanı Panos Kammenos’un istifasından sonra yerine gelen Evangelos Apostolakis, “Çatışmanın yolu olduğu gibi işbirliğinin de bir yolu var. Biz, tutarlı bir şekilde, barış içinde bir arada yaşama ve işbirliği değerlerine öncelik veriyoruz. Milliyetçiliğin hakim olduğu her dönemde insanların acı çektiğini, işbirliği olduğundaysa halkların refaha kavuştuğunu ve başarılar elde ettiğini komşularımıza anımsatmak isterim. Türkiye ile ilişkilerdeki tek kırmızı çizgimiz, uluslararası hukuka saygı” açıklamasında bulunmuştu. Türkiye Cumhuriyeti Devleti her zaman diplomasi ve barış yolunu tercih etmiştir ancak sınırlarımızın ve haklarımızın ihlali söz konusu olduğunda gereken cevabı her zaman vermiştir ve vermeye de devam edecektir. Bu 12 mil krizinin iki ülke arasında diplomasi yolu ile çözüleceğini umuyorum. Aksi taktirde Ege Denizi’nde Kardak Krizinden daha kötü ve ağır durumlar ile karşı karşıya kalabiliriz.