Neriman Hanım, gözlerini izlemekte olduğu televizyondan ayırmadan elindeki elmayı soyuyordu.
Kocası Kadir Bey öldü öleli evindeki hatta koca dünyadaki tek arkadaşı olmuştu bu televizyon.
Neriman Hanım toz beziyle odaya girdiğinde Kadir Bey koltukta uzanmış, her gün saatlerce elinden bırakmadığı Günlük gazetesinin dördüncü sayfasını okuyordu.
Göz ucuyla Neriman Hanım’a baktı. Bakışları buluştuğunda gülüştüler. Neriman Hanım yıllar yıllar önce çeyizi için annesinin işlediği, televizyonun üstünde duran dantel örtüyü kaldırdı. Televizyonun camını silmeye başladı. Bir ara ayağı mı kaydı tansiyonu mu düştü tam olarak anlayamadı.Sadece gözlerinin karardığını hatırlıyordu. Gözlerini açtığında Kadir Bey’in uzandığı koltukta kendisi yatıyordu. . Kadir Bey ise elinde kolonya şişesi Neriman Hanım’ın elini kolunu ovalıyordu.
Kadir Bey İçi nasır tutmuş, dış derisi incelemiş şefkatli ellerini Neriman Hanımın yanaklarında gezdirdi.
İyi misin Neriman Hanım?
Bu bir sorudan çok bir temenni cümlesi gibiydi. Umarım iyisindir. Çünkü eğer sen iyi olmazsan ben de iyi olamam.
Neriman Hanım kocasının gözlerindeki şefkati ve üzüntüyü gördü. Yerinden doğrulmaya çalışırken,
İyiyim, iyiyim tansiyonum düştü herhalde. Aaaa… Bu televizyona ne oldu? Aaaa… Nasılda parça parça olmuş. Yoksa ben mi?
Sen bunu dert etme Neriman Hanım zaten çok eskimişti. Sen iyi ol. Birlikte gidip yenisini alırız. Hem de şu yeni çıkanlardan. Hani incecik olanlar varya onlardan.
Neriman Hanım beş yıl geçmesine rağmen son günlerini ne zaman düşünse, gözünden akan yaşlara engel olamıyordu.
Sen iyice dinlen ben şuraları temizleyelim. . Sonra da bir mercimek çorbası yapayım. Hani o naneli olandan ohhh… Mis gibi içeriz. Sonra gider ince televizyon alırız.
Kadir Bey Neriman Hanım’ın başını şefkatle okşadıktan sonra kalkmış. Yerdeki camlar ile plastik parçaları ve televizyonun diğer elektronik aksamlarını bir torbaya yerleştirmiş. Ardından mutfağa gitmişti. Kadir Bey yemek yapmak için mutfağa her girişinde Mutfaktan gelen tencere tava kaşık sesleri bu defa hiç gelmemişti. Kısa bir süre sonra Neriman Hanım’ın çeyizlik tepsisiyle odaya girmişti İki kase çorba, biraz ekmek, bir kaç dilim domates. yanında kuru soğan, maydanoz ve bir parça limonla sofrayı kurmuş. iki sevgi dolu ihtiyar karınlarını doyurmuşlardı. Kadir Bey Sofrayı toplarken,
Şimdi hazırlanıp çıkarız. Hasanpaşa Hanında güzel bir çay içeriz oradan Ulıu Cami’ye geçer ikindi namazımızı kılarız. Sonra Yanık Çarşı’dan sana bir mintan banada bir ceket bakarız.
Neriman Hanım’ın yüzündeki gülümseme Kadir beyin neşesini arttırmıştı.
Sonra Japon Pasajına gider bizim Rüstem’in dükkanından bir de ince televizyon alırız.
Kadir Bey kolunu Neriman Hanımın boynuna doladı iki sevgili göz göze geldiler.
Olur mu Nerimanım?
Olur Kadir Bey olur sen nasıl istersen öyle yaparız.
Söyledikleri gibi yaptılar Hasanpaşa Hanında çay yerine soğuk bir limonata içmek dışında. Diyarbakır Ulu cami’de kıldıkları ikindi namazından sonra Yanık Çarşı’dan ceket ve mintan da aldılar. Neriman Hanım’ a bir çift terlikte. Japon Pasajında Rüstem’in dükkanına uğradılar. İnce televizyonu beş taksitle aldılar. Onlar eve varana kadar Rüstem yollayacaktı televizyonu.
Japon Pasajından çıkıp dolmuş durağına doğru yürümeye başladılar. Neriman Hanım kolundaki kolun titrediğini hissetti.
Ne oldu Kadir bey,
Bir şeyim yok kolum uyuşuyor…
Sonrası yok bunlar son konuşmaları oldu. Kadir Bey Neriman Hanımı’n kollarından yere yığıldı. Durağa yetişmeye çalışan insanlar etraflarında toplandı. Müdahale etmeye çalıştılar. Neriman Hanım Kadir Bey’in başucunda öylece oturdu. Bekledi izledi. Kadir Bey ile ambulansa bindiler. Hastanede de Neriman Hanım ne olduğunu anlayamadı. Mezarlıkta koca kalabalık dağılıp bir kaç komşusu ile birlikte yalnız kalınca anladı evinin başına yıkıldığını. Kapandı mezara ağladı… ağladı… ağladı…
Neriman Hanım o gün mezarlıktan dönerken kapının önünde duran ince kutuyu farketmedi bile. Komşulardan biri kutuyu evin içine aldı. Günler sonra komşulardan bir diğeri kutuyu açıp ince televizyonun kurulumunu yaptı. O günden sonra Neriman Hanım incecik televizyonu izledikçe hatırladı. Hatırladıkça ağladı.
1986 yılında Diyarbakır’da doğan Osman Erdoğan halen Milli Eğitim Bakanlığına bağlı devlet okullarında sınıf öğretmeni olarak görev yapmaktadır. Bir süre Silvan Mezopotamya gazetesinde hikaye yazarlığı yaptıktan sonra, fikirkazani. com isimli İnternet sitesinde öykü yazmaya devam etti. An’da Anlık Hikayeler isimli ilk öykü kitabı 2018 yılında yayınlanan Osman Erdoğan Kendisini okur yazar bir öğretmen olarak tanımlıyor. Osman Erdoğan evli ve iki kız çocuğu babasıdır.
Eserleri:
An’da Anlık Hikayeler
Altı Gün