Dünya öykü günü nedeniyle
10 yıl önce yazdığım bir öykümü paylaşmak istedim
Reenkarnasyon
Bilgisayarlara gömülmüş yüzlerce çalışanın doldurduğu oldukça büyük bir mekandı. Bilgisayarların başında olanlar sıkı bir şekilde çalışmaktaydılar. Her seferinde bir kartı takıyorlar, içindeki bilgileri kontrol ediyorlar, bilgiler doğrultusunda yeni programlar yüklüyor, yüklenen bilgiler ilgili adreslere yollandıktan sonra kartı çıkartıp numaralandırarak kutusuna koyup bir başkasını yerleştiriyorlardı bilgisayara. Hummalı bir çalışmaydı. İşlerin yoğun olduğu belliydi.
Çalışan mekânın sonlarına doğru köşedeki masada çalışan ufak yapılı olanı yanındakine;
‘’bizimki de iş mi be. Her gün aynı işlemler. Monoton bir iş. Kartları okuyup içindeki bilgilere göre yeni programlar yüklüyoruz. Sonra da kart sahibine yüklenen programı gönderip kartı arşivliyoruz. Başka yaptığımız iş yok. Yenilik yok. Ne zamandan beri bu işi yaptığımı bile unuttum. Şu külüstürlere bir bak. Çalışmaya başladığımdan beri aynı bilgisayarlar. Teknoloji kim bilir nerelere gitti. Biz hala dedemizinkileri kullanıyoruz. Bıktım artık.’’
‘’Sakin ol.’’ Dedi yanındaki iri yapılı, saf görünüşlü olanı.
‘’Dikkat et, bu dediklerini ulu şef duymasın. Yoksa senin sonun da okuduğun kart sahipleri gibi olur. Bizler yine iyiyiz. Burada oturup işimizi yapıyoruz. Belki sıkılıyoruz ama rahatımız yerinde. Tek sorumluluğumuz yaptığımız bu iş. O da basit ve tek düze. Yanlış yapılması neredeyse imkânsız. En iyi koşullarda yaşıyoruz. Daha ne istiyorsun.’’
‘’Bana sorarsan, kart sahiplerinin yerinde olmak isterdim. Hiç olmazsa monoton değil onların yaşamı. Hem sen de biliyorsun. Bazı şeyler bizim elimizde. Ne dersin? Benim düşündüğümü denemek istemez misin?’’
‘’Asla. Sana da tavsiye etmem. Sakın, düşündüğünü uygulamaya çalışma. Biliyorsun. Daha önce de denemeye çalışanlar oldu. Hiç biri başaramadı. En başarılı olanın bile foyası beşinci, altıncı aşamalarda çıktı.’’
‘’İyi bir planlama yapılırsa ortaya çıkmaz. Program sağlam olursa neden çıksın ki? Bana yardım edersen bu işi başarabiliriz.’’
‘’Suç ortağın olmak istemiyorum. Hatta bu konuşmayı yapmış olmakla bile suç ortağın olmuş durumdayım. Daha fazla konuşmak istemiyorum. Keselim artık.’’
Tekrar önlerine dönüp işlerine devam ettiler. Ufak yapılı olanı bir taraftan işini yaparken, diğer taraftan da kafasında planını geliştirmeye çalışıyordu. İçinden; ‘’mükemmele ulaşmak mümkün. İş çıkışında da çalışırsam başarabilirim. Deneyeceğim. Bu monotonluktan bir gün mutlaka kurtulacağım’’ dedi.
Bir hata sinyaliyle kendine geldi. Kart hata vermişti. Hayale dalmış yanlış yapmış, karttaki bilgiyi tümüyle silmişti. Hemen bir şeyler yapmalıydı. Bu kartlarda silinen bilgilerin geri alınması imkansızdı. Yaptığı bu yanlış kart sahibini de zor durumda bırakacaktı. Heyecanlanmış, ne yapacağını bilmez bir halde düşünürken, az önce konuştuğu saf görünüşlü durumun farkına varmış, kısık sesle;
‘’Sana defalarca söyledim. Burada tek sorun hata yapmaktır. Sen de bu hatayı yaptın. Artık seni burada barındırmazlar. Kesinlikle kart sahiplerinin yanına gideceksin. Kurtuluşun yok.’’
Korkmaya başlamıştı. Gerçi bu işten ayrılıp, kart sahiplerinin yaptıklarını yapmak istiyordu ama bu şekilde gitmek istemiyordu. Cezalı olarak kart sahibi olmak, en zor yerden başlamak anlamına geliyordu. O ise en güzel yerden başlayıp daha iyisine doğru gitmeyi planlamıştı. Bir şeyler yapmalı bu olumsuz ve kötü durumdan kurtulmalıydı. Ama aklına bir plan gelmiyor, düşünemiyordu. Günün sonunda mutlaka bu hatanın farkına varılır, hatayı yapan olarak kendisi ortaya çıkar ve cezalandırılırdı. Ceza olarak da, işine son verilir, kendisine yeni bir kart hazırlanır, en alt seviyeden kart sahibi olarak yeni işe başlatılırdı. En alt seviye oldukça zor olur, iyi seviyelere gelmek oldukça uzun zaman alır, yaşamı felaket olurdu. Bu işi istemesine rağmen böylesi bir başlangıç düşünmemiş olduğundan bir an önce çıkış yolu bulmalı, bu kötü durumdan kurtulmalıydı.
Birden, ne istediğini, bulunduğu yeri, şu andaki yetkilerini düşündü ve aklına mükemmel olduğunu hissettiği bir fikir geldi.
Yaşamı yeniden programlama merkezi’nde çalışıyorlardı. Burada yaşamları yeniden, geçmişine bakarak, yapılanları değerlendirerek programlıyorlardı. Her yaşam biçimine göre bir üst program mevcuttu bilgisayarlarında. Her şey zaten önceden programlanmış, onlar sadece uygunlukları kontrol ediyor, neye uygunsa yeni programı ona göre yüklüyorlardı. Yaşanılan seviyede yapılan hatalar çoğunluktaysa yeni program bir alt seviyeye düşürülüyor, hatalar belirlenenlerden az ise bir üst seviye yükleniyordu, yeni yaşam kartlarına ve kart sahiplerine yapılan değişiklikler gönderiliyor, kart sahipleri de verilen programa göre yeniden dönüyorlardı yeni yaşamlarına.
Kart sahiplerine ‘’Ruh’’ deniyordu. Dünyadaki yaşamları bilgi kartlarında toplanıyor, her yaşamı bitirişlerinde, kartlarındaki bilgiler inceleniyor, yaşam düzeylerindeki olumlulukların belirli seviyelerin üzerinde olması halinde bir üst seviye yaşam programı kendilerine veriliyor, onlar da bir öncekinden daha iyi olan üst seviyedeki yaşama geri dönerek, olumluluklarını arttırıp daha üst düzeye çıkmak için çalışıyorlardı.
Son zamanlarda, pek çok ruh olumlu yanları yüksek biçimde dönmemiş, bu nedenle de bir alt seviyeden tekrar döndürülmüşlerdi yaşama. Gittikçe seviye düşmekte, buna bağlı olarak da ruhlar daha zor yaşam koşullarıyla dünyaya geri dönmekteydi. Yanlışlıkla sildiği kart sahibi ise bir alt seviyeye gönderilmesi gereken bir ruhtu. Fark edilmezdi.
Hemen kullanım süresi dolmuş ve arşive kaldırılmış seviyesi bir kart bulmaya çalıştı. Arkadaşı bu konuda daha iyiydi. Ona dönerek;
‘’Bu benim son şansım. Bana yardım et. Eski kartlardan birini buna göre programlayalım. Kullanım süresi dolduğundan nasıl olsa fark edilmez. Ben de bu kartı sıfır olarak alırım. Nasıl olsa yanlışlıkla sildiğim için sıfır oldu. Sıfır kartlarda başlangıcı seçme hakkı var. Böylece ben de iyi bir başlangıç seçerek fark edilmeden ruhların arasına katılırım. Lütfen bana yardım et.’’
‘’Bilemiyorum. Anlaşılırsa benim için de iyi olmaz. Beni karıştırmasan.’’
‘’Zor durumdayım. Ayrıca arşivi kimse kontrol etmez. Oradan alt seviyeli bir kart bul. Şunu halledelim. Sonra da bu kartla sıfırdan ben başlayayım. Tabi ki iyi bir seviyeden’’
Biraz düşündükten sonra, istemeden de olsa önce arşivi taradı. Süresi biten kartlar içinde uygun bir kart buldu. Kart numarasını değiştirerek silinen kartın numarasını vererek arkadaşına uzattı. Arkadaşındaki karta da yeni bir numara vererek, yeni başlayan kart sınıfına koydu.
‘’Nereden başlamak istiyordun’’
‘’İyi bir seviye olsun. Mesela, zenginlik, lüks, ihtişam, güç ve iktidar olsun. Yani hep olumluluk yaparak daha üst düzeye çıkmamı sağlayacak bir yaşam olsun’’
Karta gerekli programlar yükledi arkadaşı. Sonrada uzattı ve;
‘’bütün bunları sen yaptın. Sakın beni karıştırma. Anlaşılması zor ama, yine de korkuyorum. Bu nedenle bilinmek istemem’’
‘’Tamam, söz. Her şeyi ben yaptım. Seni karıştırmam. Anlaşılırsa bile ben üstlenirim. Her şey için teşekkürler. Yaptıklarını unutmayacağım.’’
Kartı aldı. Silinen kart yerine programlanan kartın işlemlerini bitirdikten sonra, kendi kartının işlemlerini yaptı. İş çıkışında yeni yaşam ünitesine doğru gitti. Giriş işlemlerinin yapılması için kendi kartını oradaki görevlilere verdi.
Görevli kartı bilgisayara taktı. Kaydını yaptı. Kayıt işlemleri yaparken dikkatini çekti. Karttaki programı bir daha gözden geçirdi. Kartı getirene baktı;
‘’Demek ilk işin’’
‘’Evet, yeni başlıyorum.’’
‘’Seçimin oldukça ilginç. İyi bir seçim gibi görünüyor.’’
‘’İyi olmasını istedim. Kısa zamanda üst seviyelere çıkarak ulu şef olmak istiyorum’’
Görevli hafif gülümseyerek;
‘’Bunu her ruh ister. Çok azı başarır. Yoksa burası ulu şeften geçilmezdi. Halbuki topu topu dört ulu şefimiz var.’’
‘’Bakarsın beşinci ben olurum’’
‘’İnşallah’’
Görevli kartı iade etti. Kartı alarak çıkışa doğru yöneldi. Parlayan bir kapıdan dışarı çıktı. Önce gözleri kamaştı, yavaş yavaş gözleri alıştı yeni yaşamdaki ortama.
Henüz dünyaya gelmiş bir bebekti. Kasımpaşa’da Yıkık dökük bir evdi. Ebe yıkayıp sardıktan sonra annesinin yanına koydu ve babasına haber vermek ve bahşiş almak üzere dışarıya çıktı. Babası kapının önünde bekliyordu.
‘’Bir oğlun oldu’’
‘’Sağ olasın’’ dedi babası. Bahşiş verdi ebeye. İçeri girdi. Annesinin kucağındaki bebeğe yöneldi. Kucağına alarak kulağına ismini fısıldadı.
‘’Recep, Recep, Recep tayip.’
…………
15.08.2008
1956 Elazığ doğumluyum
1977 Diyarbakır Eğitim Enstitüsünden mezunum
Siyasi nedenlerle öğretmenlik yapmadım
1980 sonrası 6 yıl kadar Diyarbakır, Eskişehir ve Antep cezaevlerinde tutsak kaldım
İşçi emeklisiyim