İnsan Ne Kadar İnsan
Ne çok anlamlar yüklemişiz bu kelimenin içerisine!
En başta aşk’ı ve sevgi’yi sığdırmışız en derin yerine. Aşk, ulaşılmaz sevda. Sevgiyi doruklarında yaşamak. Dünya ile ilişkisini koparabilme cesareti. Yaşama ve tüm zorluklarına rest çekebilmeyi başarabilmenin mükafatı. Karşılıksız, çıkar gözetmeksizin verebilmenin olanaklarını zorlayabilmek.
Sığmış mıdır, insan denilen hem çok güzel hem de çok çirkin olabilen, kendisini en üstün varlık olarak gören canlının içerisine?
Sadece bu da değil!
Bilinen, telaffuz edildiğinde ferahlık duygusu yayan, rahatlatan, huzurun ortasında mutluluk gözyaşlarını akıtabilen ne kadar güzel ve anlamlı içerik varsa, ne beşten büyük ne de küçük bir kelimenin içerisine tıkmışız!
Sığar mı sığmaz mı demeden, belki de, içerisinde yüklemeye çalıştığımız tüm anlamların olmasını istediğimizden tıka basa doldurmuşuz kelimenin içine, sığmamış, almamış, taşmış, dökülmüş…
Anlayış, sadakat, fedakarlık, saygı, korumacı, analık, babalık, ne varsa güzellikten, iyilikten, doğruluktan yana, bu kelimeyi anlamlandırmak için kullanmışız.
“İnsan” denildiğinde aklımıza gelmesi gereken ne kadar güzellik varsa o kadar anlam sığdırmışız!
“İnsan ol”, “İnsanca yaşamak”, “İnsana yakışma”, “İnsan tüm canlıların içerisinde en üstün varlıktır” gibi deyimlerle bu anlamları daha da yüceltmişiz!
Düşünebilmek çok önemliymiş gibi, “İnsan düşünen hayvandır” demiş birileri! Yüceltmeye çalışırken. Bir diğeri, “insan emek harcadığı için insan olmuştur” demiş.
İnsan’ı “hayvan” diye adlandırdığımız diğer canlılardan ayırmaya, onların üzerinde tutmaya, üstün gösterip egolarımızı tatmin etmeye başlamışız.
Hepimizin bildiği, aklının bir köşesinde duran, kabul etmekten kaçındığımız, görmemeye çalıştığımız yalın gerçeği gizlemek için midir yoksa olmasını istediğimiz en güzel biçimin oluşması için gösterilen çabadan mıdır bilinmez, insan olarak adlandırdığımız canlı türünün içerisinde gizlenen vahşeti bir türlü yakıştıramamışız bu kelimenin içerisine!
Biz yakıştıramamışız ama birçok “insan”, gerek yaptıklarıyla veya söylemleriyle gerekse yapmadıklarıyla yakıştırmış kendisine!
Kendi soyundan/ırkından bir canlıyı, İnsan’ı, kafasını keserek, yakarak, üzerinden tanla geçerek, linç ederek, döverek, işkence ederek, silahla, bombayla, uçakla, boğarak öldürebilen, bununla övünen, yaptıklarını kendisine yakıştıranlar var!
Sırf bir biçimde insan öldürebilmek için mevcut savaşlara katılanlar var!
Öldürmeyi hak sayanlar var!
Ölenin hak ettiğini iddia edenler var!
İnsanlık suçu olarak kabul görmüş işkenceyi sevk için, acı vermekten hoşlandığı için, karşısındaki insanın dininden, dilinden, ırkından nefret ettiği için, yok etmek istediği için yapanlar var!
Para kazanmak için, kazandığı parayı çoğaltmak için, kendi yaşamı için bile yaşaması zorunlu olan doğayı bile katledecek kadar gözü dönmüşler var!
Lüks konutlarda, villalarda, köşk ve saraylarda yaşayabilmek, dünyanın en pahallı giysilerini kuşanıp en pahallı gıdalarını alıp, yatlarla, uçaklarla seyahat edip, eğlenip gülmek için, kendisi dışındaki insanların yaşamlarını hiçe sayan, gerekli önlemleri almadığından doğayı kirleten, güvenlik tedbirleri almadığından çalışanlarının ölmesine göz yuman, para hırsı nedeniyle, dünyanın ısınmasına, dengelerinin ve iklimlerin değişmesine, doğal afetlerin artmasına neden olanlar var!
Gerek yaşadığı toplumun kabul edip onayladığı gerekse uluslar arası kabul görmüş yasaları hiçe sayıp kendisinin çıkar ve istekleri doğrultusunda davrananlar var!
Kendi söylem ve eylemlerini mutlak doğru kabul edip, kabul etmeyenleri düşman ilan edenler, kabul etmeyenlere ceza verenler, acı çektirenler, hakaret edenler, hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayanlar var!
Toplumun kendisine, yapması gereken hizmet için verdiği yetkileri kendi çıkarları için kullananlar, topluma hizmet etmek yerine, yetkileriyle toplumu kendisine hizmet eder hale getirenler, toplumu köle gibi görenler hatta toplumla dalga geçenler var!
Bizler ne kadar “insan” kelimesinin içini güzel ve anlamlı belirlemelerle doldurursak dolduralım, onun yerine kötü olan ne varsa koyanlar, kötülükten nemalananlar, zevk alanlar, mutlu olanlar var!
“Dili, dini, ırkı veya rengi ne olursa olsun, bütün insanlar eşit doğar ve eşit haklara sahiptir” desek de, kendisini üstün görenler, kendisi dışındakileri insan yerine koymayanlar, nefretle davrananlar, kinlerini kusanlar var!
Kadını insan saymayanlar var!
Taciz ve tecavüzü utanmadan yapanlar, yapanları destekleyenler, koruyanlar, “iyi hal indirimi” uygulayanlar var!
Bizim sevmeye, bakmaya, dokunmaya kıyamadığımız çocuklarımızı boyundan büyük, yaşından çok mermilerle, gaz fişekleriyle öldürenler, havan toplarıyla parçalayanlar, gömülmelerine izin vermeyenler var!
Onlar var oldukça da “insan” kelimesini hangi ifadelerle süslersek süsleyelim, içerisine iyiden yana ne doldurursak dolduralım, insanın içerisinde gizlenmiş, en ufak fırsatta kendisini gösteren vahşilik yok edilmedikçe yaptığımız iyi niyet gösterisinden öteye geçmeyecektir.
“İnsan” kelimesinin içeriğini güzel anlatımlarla doldurmak, insanı insan yapmıyor/yapamıyor, yetmiyor.
İyinin, iyi olanın kötüyle, ölümüne, amansız bir savaş vermesi, kötünün tamamen yok edilmeden savaştan vazgeçmemesi, sonuna kadar mücadele edip iyinin galip gelmesini sağlaması gerekiyor.
Savaşsız zafer, mücadelesiz barış, güçsüz iyilik olmuyor, olmayacak…
1956 Elazığ doğumluyum
1977 Diyarbakır Eğitim Enstitüsünden mezunum
Siyasi nedenlerle öğretmenlik yapmadım
1980 sonrası 6 yıl kadar Diyarbakır, Eskişehir ve Antep cezaevlerinde tutsak kaldım
İşçi emeklisiyim