Son yirmi küsür gündür ülkenin gündemi adalet. Bu bağlamıyla ben de elime aldım telefonu ve bir araştırma yapayım dedim. Lakin arzu ettiğim nitelikte bilgilere ulaşamadım. Bunun üzerine bildiklerimden hareketle yazımı kaleme almayı tercih ettim.
Hepimizin bildiği gibi ülkede adalet kavramıyla ilgili çok farklı şeyler konuşuluyor. Aynı zamanda herkes kendi bilgisi çerçevesinden olanları yorumlamaya çalışıyor. Ben de sizlere kendi perspektifimden hareketle birşeyler ifade etmeye çalışacağım.
Öncelikle şunu ifade edeyim. On beş yıl sonra ülkenin gündemini muhalefet oluşturdu (buna gülsünler mi? Ağlasınlar mı? Bizler de bilemiyoruz. On beş yıl boyunca gündem oluşturamamanın hüznünü mü Yaşasınlar? Yoksa gündem oluşturduklarına mı sevinsinler? Varsın kendileri karar versin). Ana muhalefetin adalet yürüyüşüne hem destek hem de tepki var. Ben ise bu yürüyüşü eleştirerek destekleyenlerdenim. Peki bu nasıl mı olur? Evet ülkede bir adalet sorunu var. Sizin de bir siyasal parti olarak yürümeniz meşru bir haktır. Buraya kadar sıkıntı yok. Lakin adaletsizliğin zemini oluştuğu zaman neredeydiniz ve ne yapıyordunuz? Bu adaletsizliğin oluşmasının tamamı bir kişinin (veya partinin) sorumluluğunda mıydı? Yani kısaca tek hatalı olan onlar mı? Adalet sorunu oluşurken neredeydiniz? İki günde mi bu hale geldik? Diye sormadan (eleştirmeden) edemiyorum. Adaletin bittiği yer mahkeme salonları olmuş durumda ( adaletin merkezi bitiş noktası olmuş gibi duruyor). Peki adaletin yeniden tesisi nasıl olacak? Neyi esas almalıyız? Kısaca adalet kime ve neye göre olmalı? Adaleti yollarda arayarak bulmak mümkün değildir. Adaletin başlangıç noktası bireylerdir, toplumdur. Esra, Nurullah, ayşe, Nehir… Adaletli olmalı ki adalet oluşsun. Bireyde başlayan adaletin tarafsızlığı esas alması gerekir. Hiçbir müdahaleye açık olmamalıdır. Adaletin yasalara uygun bir şekilde uygulanması gerekir. Bunun yolu da yol yürümekle değildir. Halka karşı samimi, hesap verebilen bir siyasi anlayıştır. Ve yasaların hukuka aykırı olduğunu bildiğimiz halde ben buna rağmen yasaya aykırı davranırım(dokunulmazlıklara evet derim) deyip. Sonra adalet aramaya çıkmak siyasi bir çelişkiden başka bir şey değildir.
Bence bu yürüyüşün adı atalet yürüyüşü olmalıdır. Peki niye mi? Çünkü on beş yıl oldu ataletinizden( öğrenilmiş çaresizlikten) kurtulamadınız. Belki bu yürüyüşle kurtulursunuz. Aklıselim işler yapmaya başlarsınız. Ya elimizdeki hastayı( adaleti) iyileştiririz. Ya da hep beraber gömer ve gelecek olan felaketlere katlanırız.
26.10.1998 tarihinde hayata gözlerimi açmışım.
“Hepimiz bir dünyanın ortak vatandaşlarıyız.” Bundan dolayı ırk, dil, din, memleket… Önemsiz (en azından benim için).