Savaşlar insan hayatını en derinden etkileyen büyük olaylardır. Tüm savaşlar her devletten ve milletten bir şeyler alıp yok etmiş ve milyonlarca insanın ölümüne sebep olmuştur. Unsere Mutter, unsere water dizisinde üstüne basa basa söylenilen bir söz vardır ki düşünülmesi gereken nadide örneklerden birisidir: “Çoğu insan savaşın genellikle savaşarak geçtiğini sanır. Bu doğru değil. Savaş beklemektir. Sıradaki saldırıyı, sıradaki yemeği, sıradaki sabahı.” Evet hepimiz savaşı savaş olarak görüyoruz ama aslolan savaşta hayatta kalmak değil midir? Savaşın sebeplerini bile bilmeden savaşa sürüklenen milyonlarca insan belki de bir hiç uğruna yok olup gitmektedir.
Okuduğumuz kitaplarda, izlediğimiz filmlerde her zaman savaşın psikolojik hali üzerinde durulur. Bir askerin içindeki büyük çıkmazı ve sonunun belli olmadığı uçurum anlatılır durur. Bir kaç insanın ideolojilerinden dolayı başlayan dünya savaşlarının içindeki piyonların bu düşünceler uğruna yok olup gitmesi ve geride sadece eli boş, kalbi en derinlerine kadar yaralı ve parçalı hikayeler kalır bizlere. Dünya tarihinde sayısız savaş ve sayısız insan kaybı bulunmakta. En basitininden kendi ülkemizde bastığımız her topraktan mücerred gibi fışkıran kanların sebeplerini düşünüp kafa yorarız bazen.
İkinci Dünya Savaşı kitaplarını ve filmlerini incelerken hep gözümüze çarpan şey faşizmin ve komünizmin savaşıdır. Bunlar bir kaç insanın ideolojilerinden başka birşey değildir. Bu kavganın içinde kendini bulan milyonlarca insan (askerinden normal halkına kadar) belki de savunup savunmadıklarını bile anlayamadıkları düşünceler uğruna hayatlarını feda ettiler.
Yeni dünyada süregelen savaşlar hâlâ da devam etmektedir. Belki alenen ülkeler cephelerde süngüleriyle karşılıklı vuruşmasalar bile, yolda yürürken veya bir yerde çayını yudumlarken üzerine bomba atılmasından korkmakta bir savaş değil midir? Teknoloji dünyayı siber savaşa ve uzaktan kumandalı füzelerle saniyeler içinde milyonlarca insanı öldürmeye kadar getirdi. Yine yakınımızda Suriye’de devam eden savaş değil midir? Bir sürü terör örgütünün savaşı ve bunları alenen veya saman altından destekleyen ülkelerin politik savaşı değil midir? Gücü eline alıp istediğini yapan, yeni söylemleriyle savaşmak istemiyoruz ama bunu yapmak zorundayız düşüncesini dünyaya yaymaya çalışmak ne kadar inandırıcı ve ne kadar doğrudur?
Bugünler bundan 10 yıl 20 yıl sonra kitaplardan, filmlerden anlamak yerine şimdi düşünmek ve kafa yormak en doğru yoldur. Orada yaşayan masum bir insanın içinde olduğu psikolojiyi yorumlamak, empati kurmak ve o korkuyu içinde hissetmek bize neler kazandırır?
Güç ve iktidar için arkasına halk kitlesini toplamaya çalışan liderler bu savaşlara hep çanak tutmuştur. George Orwell diyor ya hani: “Parti’nin dünya görüşü onu hiç anlamayan insanlara çok daha kolay dayatılıyordu. Her şeyi yutuyorlar ve hiç bir zarar görmüyorlardı. Çünkü tıpkı bir mısır tanesinin bir kuşun bedeninden sindirilmeden geçip gitmesi gibi, yuttuklarında geriye bir şey kalmıyordu.” İşte bu sebeplerde dolayı çıkıyor ya savaşlar işte bu sebeplerden dolayı milyonlarca insanın ölümüne sebep oluyor savaşlar. Nedenini dahi bilmediği savaşta bir piyon olarak ölüp gidiyor ya insanlar.
Sonra bize bu savaşlardan psikoloji kitapları, filmler ve en önemlisi adını dahi bilmediğimiz yarım dünya nüfusu kadar ölü beden kalıyor. Okuyalım, anlayalım, bilelim. Savaşı değil barışı düşünelim, bize suç işletip ceza çektirmesinler.
Selçuk Üniversitesi Bilgisyar Mühendisliği. Yazar, çizer okur dinler ve bol bol konuşur.