Sivas katliamının üzerinden tam 24 yıl geçti. 2 Temmuz 1993 günü Pir Sultan Abdal Şenliklerine katılmak için Sivas’a giden aydın ve sanatçılardan 33’ü, kaldıkları otelin yakılması sonucu hayatını kaybetmişti. Bu vahşetin mağdurlarından en yaşlısı 66 yaşındaki Asım Bezirci, en genci ise folklor gösterisi için Sivas’a giden 12 yaşındaki Koray Kaya’ydı.
Aslında katliamdan iki gün önce dağıtılan bir bildiri, 2 Temmuz’da neler yaşanacağının habercisi olmasa da, işaret gibiydi. Bildiride Aziz Nesin’in o sırada başyazarı olduğu Aydınlık gazetesinde yayımlanan Salman Rüşdi’nin ‘‘Şeytan Ayetleri’’ kitabından bahsedilmiş, Nesin hedef gösterilmişti. Hint asıllı bir İngiliz olan Rüşdi’nin, Hz. Muhammed’e bildirilen Hacc Sure’sinin, İblis tarafından tahrifata uğratılmasını konu alan ‘‘Şeytan’ın Ayetleri’’ kitabının çevirisini yapacağını ifade eden Nesin’in bu ifadeleri olayların tetiğini çekmişti. Öyle ki İran lideri Ayetullah Humeyni’nin, ölüm fetvası verdiği Rüşdi’nin bu eseri, tüm Müslüman toplumları rahatsız etmişti.
Komik hikâyelere imza atan yazar Nesin, bu defa izleri uzun yıllar kalacak bir trajedinin kahramanı oldu. Öyle ki, Sivas’ta çok sayıda ölüm ve yaralanmayla sonuçlanan arbede, Nesin’in merkezinde bulunduğu yoğun tahriklerle meydana geldi. Ancak bu üzücü olayın hazırlığı çok önceden yapılmış olmasa, Nesin’in, Pir Sultan Abdal şenliklerinde söylediği birkaç münasebetsiz cümle bu kadar tepkiye yol açmazdı.
Ülkenin huzur ve istikrarını, devletin ise otoritesini yok etmek isteyen bazı iç ve dış mihraklar yeni bir senaryoyu devreye sokmuşlardı. Yıllardır kullanılan bilinç ve eğitim yoksunu bir kesim ise bu işte yine piyon olarak seçilmişti. Kendi çıkardıkları vahşeti, ‘‘Cehennem ve Allah’ın Ateşi’’ olarak görmekten çekinmeyen katiller sadece oteli ve içindekileri değil aslında ülkenin geleceğini ateşe vermişti.
En üzücü olan noktalardan birisi ise Başbakanlık görevine geleli henüz bir hafta olan Çiller’in “Çok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir.” ifadeleriydi. Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ise olayın münferit olduğunu ve Alevi-Sünni çatışmasına dönüşmemiş olmasını vurguluyordu. Demirel son derece haklıydı. O dönem yükselişe geçen irtica söylemleri ve mezhep çatışmaları bu olayla zirve yapmıştı.
Sonuç olarak bir yandan ekonomik buhranlar diğer yandan ise siyasi ve toplumsal olaylar ile gemlenmeye çalışılan Türkiye’de, kargaşa ortamı için uygulamaya konulan yeni olaylar zincirinin halkalarından olan Madımak Olayları, ülkenin tarihinde kara bir leke olarak yerini aldı.
Aslımız Muhammet kıyman cellatlar
Üstümüzde bite davacı otlar
Ölüm Allah emri ya eziyetler
Açılın kapılar Şah’a gidelim.
Her nereye gitsem, yolum dumandır
Bizi böyle kılan, ahd-ü amandır
Zincir boynum sıktı hayli zamandır
Açılın kapılar Şah’a gidelim.
1989 yılı Diyarbakır’da doğan Mert Mahir GÖZ ilk ve orta öğretimini (2006) Diyarbakır’da tamamlamıştır. Yüksek öğretimine Uludağ Üniversitesi’nde (2007) başlayan GÖZ, buradaki eğitimini yarıda bırakıp Ankara Ufuk Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası Bölümü’nü burslu kazanmıştır. 2013 yılında Ufuk Üniversitesi’nden dereceyle mezun olan GÖZ, yine aynı üniversitede çift anadal programı (ÇAP) kapsamında Uluslararası Ticaret bölümünü bitirmiştir. Lisans eğitimini tamamladıktan sonra Hasan Kalyoncu Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda master yapan GÖZ, şuan İnönü Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi alanında doktora çalışmalarını sürdürmektedir. Politik tarih, siyasal sistemler ve uluslararası ilişkiler konularında birçok makalesi olan GÖZ, aynı zamanda Özgür Haber gazetesinde yazılarını kaleme almaktadır. Ayrıca GÖZ, kurucusu olduğu GOZMER (Güncel Ortadoğu Zabıtları Merkezi) çatısı altında ülke ve Ortadoğu’daki gelişmeleri değerlendirmektedir.