Haram ve İbadet
Hangi dinden olursa olsun, toplumların en nazik ve hassas davrandıkları konu olduğundan, dinsel bir konuyu tartışma adetim olmasa da siyasi ve toplumsal yapımızı hatta geleceğimizi ilgilendirdiği için tartışmayı açacağım.
Konu Haram.
En eski kökeni İbranice ve Aramice/Süryanice #χrm חרמ (Yasaklama, Dinen yasak getirilmiş) anlamına gelen kelime olup buradan diğer dillere yansımıştır.
Arapçada hrm (ح رم) kökünden gelen kelimenin Türkçede karşılığı, yasak/dokunulmaz.. Harem (Dokunulmazlığı olan yer, erkeklere yasak olan kadınların yaşadığı bölüm), Harami (haram yiyen, hırsız), haramzade (haksız kazanç sağlayan kişi) gibi kelimeler de bu kökten türemiş.
Kuran’da ya fiilin kötü olduğunu göstererek, ya zararından bahsederek ya da yasaklayarak birçok yerde insanlar haram konusunda uyarılmıştır.
Kısaca haram, toplumsal olarak suç (Farsça kökenli Günah; suç, tazmini gerektiren eylem) kabul edilmiş eylemlerdir.
Hırsızlık
Dolandırıcılık
Yalan söylemek
Zulmetmek
İnsan öldürmek
İşkence
Menfaat karşılığı borç vermek
Alım satım işlerinde hile yapmak
Tecavüz ve zina gibi pek çok konu Haram kabul edilmiş, bunlara karşı gelenler günahkar/Suçlu sayılmıştır.
Benzer birçok konu Kuran’da değişik şekillerde insanlara anlatılarak uyarılmış ve yasaklanmış.
Haram sadece İslamiyet’te ve Kuran’da bulunan bir konu da değil. Hıristiyanlıkta, Musevilikte ve diğer dinlerde de vardır.
Bana en ilginç gelen kural, Musevilikteki etli yemeklerle sütlü yemeklerin birlikte yenmesinin yasak olmasıdır. Hatta aynı kapta pişirilemez, aynı çatal veya kaşıklar kullanılamaz. Gerekçesi ise, kuzunun etini yerken aynı anda annesinin sütünü içmenin doğru olmayacağıdır.
Değişik inançlarda farklı biçim ve ifadelerle ortaya konan “haram” ve “günah” ne yazık ki günümüzde bozulmuş toplumsal yapımız içerisinde artık çokça dikkat edilen, uyulan, uygulanan bir konu olmaktan çıktı/çıkartıldı!
Haram sayılan eylemlerden beni en çok ilgilendiren, bugün bu konuyu yazmama neden olan, “hak etmediği, emek vermediği mal veya paraya, sahibi olanın izni olmaksızın sahip olma, kısaca hırsızlık, çalma, dolandırıcılık haksız kazanç” olarak nitelendirilecek eylemler.
Bir zamanlar Avrupa Birliği (AB) Bakanı Egemen Bağış ile gazeteci Metehan Demir arasında geçtiği iddia edilen ses kaydında dalga geçildiği iddia edilen “Bakara” suresi vardı. Kuran’daki en uzun suredir. 286 ayetten oluşur.
Oradan konuyla ilgili 2 ayeti aktaracağım.
Bakara 168; “Ey insanlar! Yeryüzündeki helâl ve temiz şeylerden yiyin. Ve şeytanın adımlarına tâbî olmayın (izinden gitmeyin). Muhakkak ki o, sizin için apaçık bir düşmandır.
BAKARA-188: Mallarınızı aranızda boş yere yemeyin. İnsanların bir kısım mallarını da günah ederek yemek için bile-bile hâkimlere mal vermeyin.
Haksız kazancın haram ve günah olduğunu açıklayan birçok ayet daha var ancak bu 2 ayet yeteri kadar anlatıyor.
Haksız kazanç, çalmak, hırsızlık, başkasına ait olanı zorla almak, dolandırıcılık haramdır, günahtır, suçtur.
Bu suçu işleyerek haksız kazanca sahip olanlar, bu haksız kazançları ile kendileri için sevap kazanabilirler mi?
İşte bu yazıyı yazmama neden olan konu buydu.
Çaldığın parayla sevap kazanabilir misin?
Başkasına ait olanı zorla ve rızası olmadan ondan alıp zenginleştiğinde, bu zenginliğinle yaptığın iyilik sana sevap getirir mi?
Ülkenin din ile ilgili en üst kurumu olan Diyanet işleri başkanlığı bir fetva vermiş!
Başkanlığa bağlı Din İşleri Yüksek Kurulu; “Gayrimeşru yolla elde edilen para ile hac etmek uygun değildir. Asıl olan, ibadetlerin helal parayla yapılmasıdır. Bununla birlikte haram parayla hacca giden kişinin haccı sahih olup, üzerinden hac yükümlülüğü kalkmış olur. Ancak, gayrimeşru kazancın sorumluluğundan kurtulmak için, bu malı yoksullara veya hayır kurumlarına vererek elden çıkarması ve bir daha işlememek üzere tövbe etmesi gerekir.” Diyerek hükmünü ortaya koymuş!
Parası olmayanlar için “Borç para ile bile Hacca gitmenin doğru olmadığını” söyleyen aynı kurul, haram para ile hacca gitmenin yanlış olmayacağını söylüyor!
Bunu söyleyeceğine, önce haram yolla elde edilen kazancının tamamının elden çıkarılması/bağışlanması gerektiğini söylemeliydi.
Suç olduğunu söylemeliydi.
Ceza gerektiğini söylemeliydi.
Sonra da kazanabilirse helal/doğru yolla kazanıp hacca gitmesini…
Haram para…
Çalarak, hırsızlıkla, kendisine ait olmayanı alarak, dolandırıp gasp edilerek kazanılan paradır.
Bu nasıl fetvadır, bilemedim. Bu fetva sadece hırsızları ve haksız kazanç sahiplerini yüreklendirir ki ülkemizde oldukça fazlalaştılar…
Ülkenin geldiği durumu gösteriyor.
Merak ediyorum, benim gibi dini okullardan geçmemiş ve konunun uzmanı olmayan birinin bile okuduğunda hayrete düşüren bu fetvayı veren kurul üyeleri hangi okuldan mezun olmuşlar?
Bu konu gündemi nedeniyle bugün yaşanılan ülke gerçekleri için de birkaç ayet var, okunması, anlaşılıp öğrenilmesi ve ders alınması gereken.
Bakara 84; “Ve “Birbirinizin kanlarını dökmeyin, birbirinizi yurdunuzdan çıkarmayın.” diye sizden misak almıştık. Siz de bunu (misakınızı) ikrar etmiştiniz (kabul etmiştiniz) ve sizler (buna) şahitsiniz.”
Bakara 85 ; “Sonra siz, öyle kimselersiniz ki birbirinizi öldürüyorsunuz, sizden bir grubu yurtlarından çıkarıyorsunuz ve onlara karşı günah ve düşmanlıkta yardımlaşıyorsunuz…”
EN’ÂM-123: İşte bunun gibi, her kasabanın ileri gelenlerini, orada hile yapıp birtakım işler çevirsinler diye o kasabanın suç işleyenleri yaptık. Oysa onlar ancak kendilerini aldatıp hile yaparlar da farkında olmazlar.
FÂTIR-43: Yeryüzünde, ülkede büyüklük taslayarak serkeşlik ve zorbalık yaparak sinsice kötülük tuzakları kurup, suikastler tertipleyerek ona iman etmediler. Halbuki, sinsi kötülük tuzakları, ancak sahibinin, yapanın boynuna geçer, işlerini bitirir. Onlar, öncekilerin başlarına gelen belâlardan, felâketlerden başka bir şey mi bekliyorlar?
Bakara 75; “(Ey mü’minler)! Hâlâ onların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Onlardan bir fırka (grup) vardı ki, Allah’ın kelâmını işitirler, sonra onu akıl ettikleri (anladıkları) halde, bile bile tahrif ederler.
Ders alınması gereken çok konu var, almak isteyene!
http://www.sozcu.com.tr/2017/gundem/diyanet-haram-parayla-hacca-gidilebilir-1878664/
1956 Elazığ doğumluyum
1977 Diyarbakır Eğitim Enstitüsünden mezunum
Siyasi nedenlerle öğretmenlik yapmadım
1980 sonrası 6 yıl kadar Diyarbakır, Eskişehir ve Antep cezaevlerinde tutsak kaldım
İşçi emeklisiyim