“Neden hep hüzünlüsün?” diye sordu biri.
“Galiba başka bir şey olamadığım için” dedi diğeri.
Gökhan Özcan
Üzgün ve kararlı bir tabiatı beslemek göz kapaklarında… Niçin yaşanır öğrenip, nasıl yaşanır öğrenip kovalamak dalgın bir cehaletin peşini… Gözleri dünyaya demin açılmış gibi sanki ilk yaşını ertelemeli ve buna rağmen zamansız yaşamak… Kötü namdar hisleri bir üstlenen olmalı.
Güzel söyleyince öldürmüyor kelimeler. Kelime yara ama dil bıçaktır. Üslubun inceliği kendini yok sayabilmiş olmasından ileri dilin. Ne güzel yara alıyor yara almaktan başka kimliği olmayan yanımız. Nice güzellik kendini göstermekte çekingen davransa da yaraya hazır yanımızla görüveriyoruz gizleneni. Birbirine aşina bu iki ürkekliği karşılaştıran aczimize şükür.
Kararsız direnişler… nasılsa akacak olana karşı anlamsız ama istekli hüzünler… Yürünen yolun geçen zamanı çağrıştırması… üstelik gözün geçen zamanı görmek dilemesi… can sıkıcı bilmenin böylesi hem can dahi henüz bilesi değilken. Yaşımız gövdemizi taşımıyor. Böyleyken yine de gövdemize namzetiz.
Sesten duvarlar ve kimlikler çevirir beni hangi adımı atmaya yönelsem. Hiçbir sevinç paylaşılabilir değil benimle. Yabancısıyım beldenin hem, tanıdık bulabilmezem. Ve fakat bir aks-i sada bulmuş isem yanımda yabancı bir şehrin iki aşinasıdır düşmanlıktan gayrı ortak paydası olmayan.
Korkulu bir çağrıdır gözlerde görmekle izhar olan. Görünür kılınan nedir mesafeyi getiren adımların bıraktığı izlerde? Bir şeyler geveliyor parmaklarım, ellerim mavsallarında boşluğu onarıyor.