Bu haftaki yazımda, geçen hafta ABD’nin Suriye’de bir hava üssüne yaptığı saldırıyı tarihsel süreci irdeleyerek siz değerli okurlarıma sunmak istiyorum.
Sahi geçen hafta ne olmuştu? Doğu Akdeniz’de bulunan 2 ABD gemisinden Humus yakınlarındaki Şayrat hava üssüne 50’nin üzerinde Tomahawk füzesi fırlatıldı. ABD Başkanı Donald Trump yaptığı açıklamada, “Operasyon ABD’nin güvenliği için elzemdi” dedi. İran saldırıyı kınarken, Suudi Arabistan, İngiltere ve İsrail destek verdi.
Özellikle burada şu cümleye dikkatinizi çekmek isterim. “Operasyon ABD’nin güvenliği için elzemdi.” Bu cümle bana zamanında Carter doktrinini hatırlattı. Neydi bu doktrin? ABD Başkanı Jimmy Carter’ın, 23 Ocak 1980 tarihinde, Temsilciler Meclisi ve ABD Senatosu üyelerinin katıldığı ortak oturumda, geleneksel olarak her yıl yaptığı konuşmada açıkladığı ve ABD’nin ulusal çıkarlarını korumak için İran Körfezinde gerekirse askeri güç kullanmaktan kaçınmayacağı yolundaki politikaya verilen isimdir.
Bu, ABD’nin, Soğuk Savaş dönemindeki rakibi SSCB’nin Afganistan’ı işgal etmesine gösterdiği reaksiyondu. Aynı zamanda SSCB’nin Basra Körfezi’nde nüfuz tesis etme gayretlerine karşı yapılan bir meydan okumaydı. Ne gariptir şu an ABD ile Rusya’nın Suriye üzerinde de bir güç mücadelesi vardır.
ABD gibi dünyanın şerifi olduğunu iddia eden bir ülke çeşitli dönemlerde bazı politikalar izlemektedir. Bu politikalar neticesinde ABD sözde dünyanın şerifliğini yapmaktadır. Trump’ın devlet başkanlığından önce Obama döneminde aslında ABD Monroe doktrinini uyguluyordu. Peki bu Monroe doktrini nedir? Monroe Doktrini ABD’nin Amerika kıtasındaki hakimiyet isteğinin bir yansımasıdır. Aynı zamanda da problemli Avrupa’nın kıtadan uzaklaştırılması isteğinin de göstergesidir. Bu doktrinle diğer güçler kıtadan uzaklaştırılırken ABD hakimiyeti tesis edilmiştir. Bu hakimiyetin bugüne kadar da yıkılabildiğini söylemek güçtür. Kıtada bugün ABD karşıtlığının artmış olduğu ve ABD’ ye karşı alternatifler arandığı doğruysa da ABD egemenliğinin yıkıldığını söylemek zordur.
Monroe Doktrini Amerika’nın yüz elli yıl izlediği “yalnızcılık” politikasının doktrin haline gelmesidir. James Monroe 2 Aralık 1823 tarihide kongreye bir mesaj yollamıştır. Bu mesaj Monroe Doktrini adını almış ve Amerikan dış politikasını yüzyıldan fazla süre şekillendirmiştir. Bu mesajın içeriği ise şu şekildedir.
- ABD Bağımsızlığını almış olan Amerika kıtalarının Avrupa devletleri tarafından sömürgecilik konusu yapılmasına ve bu devletler tarafından herhangi bir şekilde kontrol altına alınmasına izin veremez ve bu hususta yapılacak herhangi bir teşebbüsü gayrı dostane bir hareket olarak karşılar.
- ABD’nin, Avrupa devletlerinin sorunları ile hiçbir ilgisi yoktur ve bu sorunlara karışmayacaktır. Fakat buna karşılık, Avrupa devletleri de Amerika Kıtalarının sorunlarına karışamaz. Avrupa devletlerinin kendi sistemlerini Amerikan yarımküresine sokmak için yapacakları her teşebbüsü ABD kendi barış ve güvenliğine yöneltilmiş hareket sayacaktır.
Özellikle 2. Maddede bahsedilen husus Obama döneminde birebir Orta Doğu için uygulanmıştır. Hiçbir fiili müdahale olmamıştır. Obama seçim politikalarını bile Monroe doktrinine göre yapmıştır. (Irak’tan askerlerin çekilmesi, artık ABD’nin Orta Doğu’da askeri müdahalede bulunmayacağı gibi söylemler). Obama döneminde ABD kendi içerisinde hakimiyetini sağlamış ve sanki dünya düzenini yeniden tesis etmek için diğer ülkeler yalvarıyormuş gibi bir hava oluşturmuştur.
Obama döneminde başarıya ulaşan Monroe doktrini artık yerini müdahaleci politikalara bırakması gerekiyordu, işte tam burada ABD’de yeni bir lider sahneye çıkıyordu. Donald Trump ilk icraatı seçim çalışmalarında nefret söylemi oluşturup Monroe doktrininden dönüş yapılacağının sinyalleri veriliyordu. Nitekim Trump koltuğa oturur oturmaz Orta Doğu ile alakalı niyetini belli etmiştir. Son olarak geçen hafta düzenlenen füze saldırısı ile birlikte ABD Monroe doktrininden dönüş yapmış Carter doktrinine benzer olan müdahaleci doktrinlerini devreye sokmuştur.
Trump’a “neden hava üssüne saldırı düzenlediniz?” diye sorulduğu zaman “kimyasal silahlarla hayatını kaybetmiş çocukları görünce karar verdim” demesi, Trump’ın biz devlet olarak Monroe doktrininden dönüş yaptık demesinin başka bir yansımasıdır. ABD için önemli olan orada hayatını kaybetmiş çocuklar değil, kendi politikalarıdır.
ARAŞTIRMACI-YAZAR
AHMET MİRZAOĞLU