"Enter"a basıp içeriğe geçin

Bir İşçi Çocuğu Olmak

Zamanında şartlar ve imkanlar dahilinde ilkokul okuyabilmiş, okuma ve yazma öğrendikten sonra eğitim hayatına son vermiş veya son verilmiş bir işçi. Belki çalışarak ailesine maddi yardımda bulunmak istediği için bitirmiş eğitim hayatını, belki ailesi zorla koparmış bu çocuğu okuldan. Bu durum kabul edilemez lakin bu olayda kimseyi suçlamamak gerek. Ne anne baba ister çocuğunun tahsilden mahrum kalmasını, iyi bir iş sahibi olamamasını ne de çocuk kendisi.

Okulu bıraktıktan sonra önünde çok fazla seçeneği olacak. Sanayiye gidebilir, hayvan güdebilir, çiftçi olabilir, varsa civarda maden madende çalışabilir, kağıt toplayabilir… İçlerinden birini seçip hayata devam etmeli. Feleğin oynadığı oyunu bitirmesine izin vermeli.

Bir iş seçtikten sonra artık o da bir işçi. Günler monotonlaşmış, geçen her gün bedenine manevi yaralar bırakmakta. Yaşıtları hayatlarının en güzel zamanlarını yaşarken, zamanlarını gezmekle, alışveriş yapmakla bitirirken o yıllardır yaptığı gibi işine gider ve karın tokluğuna çalışır. En güzel yıllarını yaşaması gerekirken köle gibi çalışan bu gencin hayata karşı bakış açısı nasıldır bilinmez ancak hayata olumlu bakacağı söylenemez herhalde. En güzel yılları en kötü yıllara dönüşmüş bir hayat.

Gel gelelim bu genç delikanlı daha aşık bile olamadan, sevmenin ve sevilmenin tadına varamadan evlenir. Zar zor geçindirdiği kendine bir de eşi eklenir. Öyle bir sorumluluğun altına girmiş olur ki işte bu sorumluluğu kaldırmak her baba yiğidin harcı değildir.

Hayatı boyunca onu hiç yalnız bırakmayan dertlere bir de günün telaşı ve stresi eklenince içinde büyüyen sorunlarla başa çıkması yetmez. Eve gidince karısının yüzüne yansıtmaz bu sorunlarını koca yürekli işçi, çünkü, karısının da üzülmesini istemez. Evinde mutluluk ister evine mutluluk götürür. Hayatı boyunca çalışan o koca beden, hayatın en zor şartlarını yüklenen o koca omuzlar evde hiçbir şey yokmuş havası takınır.

Aylar sonra bu aileye gelecek çocuklarsa işte onlar asıl kahramanlardır. Ne şarkılar ne şiirler yeter onları anlatmaya. İlk çocuk doğar, sonra “Çocuk bereketiyle gelir.” derler. Derler ama bu çocuk nasıl büyür, ne şartlarla yetişir düşünmezler. Oysa baba da anne de uyuyamaz, çocukları için bütçeyi nereden bulacaklarını düşünmekten. Nereden kısıp para ayıracaklarını düşünürler. Kıt kanaat büyür çocuk ve okula başlar. Arkadaşları farklı renklerde kalemler, yeni çantalar, defterler alırken bu çocuğun bu eşyaları babasından istemeye dahi yüzü yoktur. Babası bu eşyaları nasıl alabilir ki? Bu durumun bir babayı nasıl üzeceğini düşünün. Aylık geliriniz açlık sınırından bile düşük bırakın defter almayı çocuğunuzun karnını bile zor doyuruyorsunuz.

Şimdi bu çocuğun neden arka sırada tek başına oturduğunu, neden çekimser olduğunu, neden konuşurken özgüveni tavan yapmış para babalarının çocukları gibi olmadığını düşünün. Çünkü kısacık hayatı onu olgunlaştırmaya yetmiştir.

Bu durumda bir işçi çocuğu olmak hezimet midir? Hayata 1-0 yenik başlama nedeni midir? Belki bazı noktalarda eksiğiniz olacaktır bir işçi çocuğu olarak. Ayakkabılarınız, elbiseleriniz kaliteli bir marka olmayacaktır. Ama siz yokluğu bilip yardıma muhtaç olanın halinden anlarsınız, cömert ve fedakar olursunuz. Yani belki dışarıdan fakir damgası yersiniz ama siz onların sahip olamayacağı zenginliğe çoktan ulaşmışsınızdır. Dışınız fakir olsa dahi içinizde bir mücevher vardır. Yani bir işçi çocuğu olmak hezimet değil aksine gurur sebebidir.

Şimdi ben ne kadar derdimi ve düşüncelerimi yazsam da kimlerine göre bu sözlerim lafı güzaftan öteye geçmiyor. Gerçi haksız sayılmazlar. Neden mi? Siz bu yazıyı okurken dahi birileri amirinin gözüne girmek için adam gammazlıyor, birileri onca emeği hiçe sayarak bir yerlere torpille geliyor, birileri tüm ahlak değerlerinden uzaklaşıp patron kılıfında insanları köleleştiriyor, kimileri yardıma muhtaç gençleri okutan eğitim merkezlerini yakıyor…

Halk aç, halk ekmek yiyemiyor, kış aylarında gece sokaklarda yatıyor.
Utanmadan kral sofrası kuruyorlar, dört rezidansına beşincisini ekliyorlar, arabaları garajlara sığmıyor.
Ne diyeyim?
Yiyin efendiler yiyin.