Ekonomist veya ekonomiyle ilgili bir bölümün öğrencisi değilim fakat bu söyleyeceklerimi anlamak için olmama da gerek yok. Devletlerin refah seviyesini, yaşanabilirlik düzeyini, eğitim ve sağlık gibi hizmetlerini hatta uluslararası platformdaki güçleri belirleyen en önemli yapı taşlarından biridir ekonomi. Bu nedenle bilinmesi gerektiğini düşündüğüm birkaç bilgiyi sizlerle paylaşmaya karar verdim.
İlk olarak enflasyondan bahsetmek istiyorum. Enflasyon tanım olarak dolanımda bulunan para miktarıyla, malların ve satın alınabilir hizmetlerin toplamı arasındaki açığın büyümesi nedeniyle ortaya çıkan ve fiyatların toptan yükselişi, para değerinin düşmesi biçiminde kendini gösteren ekonomik ve parasal sürece verilen addır. Halk arasında ise yaşam pahalılığı denir. Yani enflasyon orası ne kadar düşükse elinizdeki parayla o kadar çok şey alabilirsiniz. 2000 lira geliriniz olduğunu varsayalım. Enflasyon oranı %4 iken paranızın size yeterli geldiğini hatta ekstra harcamalar yapabileceğinizi görürsünüz. Fakat bu oran %10’lara çıktığında bu miktarın size yetmediğini ve borçlanmaya başladığınızı göreceksiniz.
Şimdi de son dönemde ülke gündemini uzun bir süre kaplayan konudan bahsetmek istiyorum: Dolar. Dolar, kurun 4’e kadar yükselmesiyle dillerden düşmemeye başladı. Peki bu kur neye göre değişiyor? Cevap aslında basit. Ülkede bulunan dolar miktarı kuru belirliyor. Yani ülkene ne kadar çok dolar girmesini sağlarsan kur o kadar düşük olur. Bunun için de iki basit yol var. Birincisi yabancı şirketlerin ülkede yatırım yapması sağlanmalı. Bunun içinde nitelikli iş gücüne sahip olunmalı, yargı tamamen bağımsız ve adil olmalı, ülke içinde güvenlik sorunu olmamalı, yargı tamamen bağımsız ve adil olmalı, ülke içinde güvenlik sorunu olmamalı, bireysel özgürlükler ve basın engelsiz olmalı ki şirketler yatırım yaparken kendilerini rahat ve güvende hissedebilsinler. Herkes parasının güvende olmasını ister değil mi? İkincisi ise ihracat. Önemli olan yol da bu. Uluslararası ticaret dolar üzerinden yapılıyor. Bunun anlamı da ne kadar çok ihracat yapılırsa ülkeye o kadar fazla dolar girer. Yani kur o kadar düşük kalır. Bunun için de üretmek gerekir. Kaliteli ürünler üretilmeli, yüksek teknoloji üretimi yapılmalı, dünya çapında ün kazanmış markalar yaratılmalı ki ihracatta iyi rakamlara ulaşılsın. Örneğin 10 milyona yakın bir nüfusa sahip olan İsveç, dünyanın 22.büyük ekonomisi durumunda. Bunun en büyük nedenlerinden biri Volvo, Ikea, Skype, Spotify gibi dünya çapında bilinen markalara sahip olmasıdır.
Üretimden konu açılmışken başka bir noktaya daha değinmek istiyorum. Bu da kişi başına düşen milli gelir ve gayrisafi milli hasıla. Kişi başına düşen milli geliri 2-3 binlerden 8-9 binlere çıkarmak çoğu ülkenin ulaşabileceği bir başarıdır. Çünkü bunu yapmak için inşaat, yol yapmak, tarım ürünleri ve ham madde satmak yeterlidir. Asıl zorluk ise bundan sonrasındadır. Çünkü 10 bin dolarlık geliri yükseltmek için bunlar yetersizdir. Yaratıcı üretime geçilmesi gerekir. Yani demin de bahsettiğim yüksek teknoloji üretimine geçilmelidir. Büyük ekonomiye sahip ülkelere baktığımızda ağır sanayinin ve yüksek teknolojinin çok gelişmiş olduğunu görüyoruz. Dünya teknoloji devlerinden olan Japonya ve Güney Kore bunun başlıca örneklerinden.
Buradan çıkaracağımız sonuç ortada. Artık yol yapmakla, bina dikmekle, fındık satmakla bir yere varamayız. Üretimde seviye atlamamız gerek. Bunun için yukarıda saydığım yargının üstünlüğü, bireysel özgürlüklerin korunması gibi kavramlar ne kadar önemliyse işçi hakları, çalışma koşulları da bir hayli önemli. Fakat en önemli şey eğitim. Artık dogmatik eğitim sisteminden, kalitesiz koşullardan kurtulmamız gerekiyor. Okullarda yaratıcılık teşvik edilmeli, eğitim buna göre verilmeli, öğretmenler de bunun için yeterli donanıma sahip olmalı aksi halde yerimizde saymaktan kurtulamayız.
Yalova Üniversitesi Uluslararası İlişkiler (İng) öğrenciyim. Boş vakitlerimde aklımdakileri yazmayı severim. Dizi ve film aşığıyımdır.