İzmir’de alevi ailesine ait olan bir eve çarpı işareti atılmasıyla Mevlana’nın yediyüz küsur yıl önce savunduğu hoşgörünün bugün ne kadar uzağında olduğumuzu bir kez daha anladık. Ve o dönemde anlatılan bir takvim yaprağının altında şöyle bir öykü yer almış:
Bir Şii, üç mübarek ismi ayakkabısının ökçesine yazdırmış. Ehl-i sünnet itikatından bir müslüman da bu şiiyi ormanda yatarken görmüş ve şiiyi hemen öldürmek istemiş. Fakat belki bu isimlerin yazdığından haberi yoktur, bir sorayım diye dürttü. O sırada şii uyandı, karşısında müslümanı gördü. Müslüman kimse şiiye, ayağının altında yazılandan haberin var mı? diye sordu. Şii saçmalamaya başladı. Ehl-i sünnet olan kimse kılıcını çıkartıp besmele çekerek şiiyi öldürdü. Sonra kılıcını kınına koyup şiinin cesetini çukura atarak üzerine toprak ile kapattı..
Sonra bu Ehl-i müslüman karşısında dört heybetli atlı görmüş. Atlılar yaklaşıp konuşmuşlar: Sen adam öldürmüşsün, katilsin, bize öldürdüğün kimsenin ceseti göster demişler. Ehl-i sünnet olan kimse ben fakir, katil değilim deyip, birtakım özür ve bahaneler göstermiş ama ellerinden kurtulamamış. Dört atlıdan birisi kılıcını müslümanın göğsüne dayayıp geri dön yoksa sen bilirsin demiş. Bunun üzerine hep beraber cinayet yerine gitmişler.
Sonrasını okuyalım, çaresiz geriye döndü. Şiinin ceseti attığı çukura geldiler. Üzerindeki toprağı kaldırınca ne görsün, insan yerine bir büyük domuz leşi yatıyordu. Ehl-i sünnet olan kimse bu hali görünce hayretler içersinde kalmıştı. Dört atlı bu müslümana; Allahü Teala senin günahlarını affetti. Cehennem ateşinden azad etti ve cennetini nasip etti, diye müjde verdiler. Ehl-i sünnet olan kimse sevinip, bu dört atlının kimler olduğunu sordu.. Ehl-i sünnet bu dört atlının kimlik saptamasını yapmış. Bu atlılar, Ebubekir, Ömer, Osman ve Hazreti Ali’ymiş.. Ehli sünnet bunu anlayınca Hak Teala’ya şükür edip, yoluna devam etmiş.
Bu uydurma ve saçma olan bir öykü “Dört Büyük halife” adlı kitaptan alınmış. Sayfa numarası da 227. Yani bu saçma mezhep ayrımı nedeniyle adam öldürmeyi öğütleyen bir düşünce yapısını yansıtıyor. Ülkemizde Alevi-Sünni ayrımı yaratmaya kalkanlar, bilgisiz ve sığ düşünceye sahip insanlara saçma sapan hikayeyi aşılıyorlar. İslam düşüncesi sevgi düşüncesine ve hoşgörülü düşünceye dayanır. İnsanlarımızı ayırmak için çok eski günden itibaren bu hikaye ile örneklendirilmiş. İşte sünni şiiyi öldürüyor, bir şeylere dönüşüyor. Ehl-i sünnet olan kimse cennete gidiyor şii de bir şeylere dönüşüyor böyle bir saçmalık olabilir mi?
Çeşitli inanç ve düşünceleri barış ve hoşgörü içinde bir arada yaşatmak yerine insanları, Müslüman, Hristiyan, Türk, Kürt, Ermeni, Yahudi, sağcı, solcu, milliyetçi, komünist diye birbirlerine düşman eden ve birbirlerini yok etmeye kışkırtan düşünceler ve alevilerin evlerine çarpı işareti atmak, farklı görmek, hem akıl, hem çağ, hem de insanlık dışı değil midir?