"Enter"a basıp içeriğe geçin

Merhamet!!!

Bu haftaki yazımda üstat Necip Fazıl Kısakürek’in eseri olan Reis Bey eserinden kesitler sunarak dönemin merhamet anlayışını gözler önüne sermek istiyorum.

Peki Reis Bey eseri neyi anlatıyor? Eroin ve kumar bağımlısı bir gencin annesini öldürdüğü iddia ediliyor. Genç yargılanma aşamasında deliller sunmasına rağmen yapıtın baş kahramanı hiçbir şeyi kabul etmiyor. Ve gencin asılmasına karar veriyor. Netice olarak genç idam ediliyor. Daha sonraki gelişmelerde cinayeti işleyen kişi ortaya çıkıyor. Ve yapıtın baş kahramanı istifa ediyor.

Şimdi de biraz yapıtın baş kahramanından bahsedelim. Merhametin, “m”sinden hoşlanmayan bir karakter, ta ki sanığın suçsuz olduğunu öğrendiği zamana kadar. Yapıtın baş kahramanına sorduklarında “Merhamet suç mu?  “Hem de idamlık” cevabını veren bir kişi. Yapıtın baş kahramanı için merhamet “Ağızların en iğrenç sakızı.” Yapıtın baş kahramanı “Varsın bir kötülüğü önlemek için bin kişi feda edilsin” diyen bir cani. Yapıtın baş kahramanı “Suç her zaman edebiyata muhtaçtır” diyen bir aciz. Yapıtın baş kahramanı; nefsinden kötülük çeken bir eroinman sanığın karşısında nefsine mağrur olan bir şahıs. Yapıtın baş kahramanı; ağlamayı unutan, merhametten ve acıma duygusundan yalnız kötülük duyacağını zanneden bir kibir abidesi. Bu kibir abidesinin kaçırdığı, sanığın da söylediği gibi “Belki bu davranışlarınızda yerine göre haklısınız. Fakat ondan ne büyük iyilik doğacağını unuttuğunuz için en büyük hakkı kaybediyorsunuz. Rahmet kaldırılmış sizin kalbinizden buz çölünde yol alıyorsunuz. Sizin mühürlü kalbinizin açılmasını dilerim.” Kalbi mühürlü bir bedbaht. Yapıtın baş kahramanı kararını verir: “Sanığın asılmasına…” Sanık infaz edilir. Daha sonra asıl suçlu yakalanır. Yapıtın baş kahramanı pişmanlık duyar ve istifa eder. O gölgesine dahi basılmasına izin vermeyen adam,” hepimiz buz çölünde yol alıyoruz. Aldığımız nefesler bile sipsivri kayalar şeklinde donuyor. Bakarken gözle bıçaklıyor, kulakla zehirliyoruz. Damak kirletiyor, el solduruyor. Bütün bunların kanunlarını bilmiyoruz da kanun çıkarmaya kalkıyoruz. Hiç olur mu? Sen kaplanı yetiştir, besle ve sonra pençe atıyor diye kement at. İpe çek. Yazıktır kaplana, günahtır kaplana” diyen pişman bir insan oluyor.

Değerli okurlarım, gelin hep beraber ağlayalım mazlumun kendinde kıyılanına. Zalimin de kıydığına ağlayalım. Zalime daha çok ağlayalım. Zalimde beni ve kendinizi görün, ağlayabilmek varken ağlatanlardan olmak reva mı? Gelin insanlara merhameti öğretelim. İnsandaki kötülük iktidarını döve döve pekiştirmek yerine, hohlaya hohlaya yumuşatalım. Merhamet hava gibi su gibi muhtaç olduğumuz iksir. Merhamet baş aşağı bir cemiyeti baş yukarı edecek bir kudret. Gelin affı anlayalım. Affı anlayınca kendimizden başka her insanı mazur göreceğiz. Biz bu hale birbirimizi getirmedik mi? Herkes herkesi affetsin başka ne çare olabilir ki? Gelin her fert baş ucuna suçlu benim, herkes suçsuz levhasını assın. Tek kurtuluşumuz herkes herkesi affetsin. Daha ötesi kanunun sorumluluğuna girmez mi? Bu günlerde ihtiyaç duyduğumuz en önemli iksir olan merhameti aklımızdan bir saniye dahi olsun çıkarmayalım. Sonra bu yapıtın baş kahramanı gibi pişman oluruz fakat hiçbir şey fayda vermez. Şunun şurasında dünya ömrü ne kadar kaldı ki?
ARAŞTIRMACI-YAZAR
AHMET MİRZAOĞLU