"Enter"a basıp içeriğe geçin

Hiç görmemek versus çok görmek

– İnsan bir kere ayrılır bir yerden ve bunun görünür olması şart değildir, yani ayaklar değildir sadece giden. Gitme fikri esaslıca düştü mü bir defa akla, bulunulan yer artık yabancıdır. İçerdeki sıcaklık hafifledi mi, bağlar zayıfladı mı eşyalar bile soğuk gelir. Adı anlam olan hiçbir şey eskiye işaret etmez, biten bitmiştir. Ayak yadırgı, yollar eğreti; insanın, içinde olduğu dünyadan kıyasıya kaçmak dileği kıvılcım tuttuysa, gidilecek yeni yerler, olmadı, yeni çerçeve bulmalı insan.

– Bilmiyorum, çevremde çok ses ve anlam ve gürültü var. Herkes aradığını bir ucundan yakalamış veya yakaladım yanılgısı yaşamış veya aradığı şeyde yanılmış ve belki de ucunu kaçırmış ipin. Evet birçok dert var, derdi olan. İnsanlar kendisinde yanılgıya yer bırakmamacasına bilmek, emin olmak, kesinliğe ulaşmak mı istiyor? Anlamı bu mudur bu kadar karışıklığın? Söz inciten bir araç bugün daha çok. Hayat bizden kaçmakla meşgul asırlardır, belki o ilk günden beri. Bizim yakalamamızın adıdır yaşamak. Pek çoğumuz onu kaçırmakla göçümüzü toplayıp ayaklanıyoruz. Ya ruhumuzdur veya ruhumuzla beraber bedenimizdir kaçanı bulmak’çün kalkıp giden. Aklımız olduğumuz yerde değilse, hayalimizi başka sıfatlı âlemler dolduruyorsa hayat o başka yerde bizse yaşamak isteğindeyizdir. Aslında insan yaşamak refleksiyle doludur baştan. Çoğu kez hayat ile kendisini aynı hizaya denkleyemez. Bu refleks taşasıya dolduğunda aradığı hayat yanında yöresinde değilse ya kaçar ya yöresinde yeni bir hayat kurar. İnsan en çok soyut varlıktır, yüzde yetmişi su, etten kemikten soyut.

– Düzenli, sistemli bir karışıklığın nesnesi olmak ne demektir bir insan için? Böyle midir olmaklığın bir adı? Ne anlatır başlayan biten, gelen giden, doğan batan, yeşeren solan; ne anlıyoruz?(Doğru soru mu? Anlamıyoruz mu demeliydim?)

– Biriktik içimizde, fazlasıyla süslüyüz aslen kendimiz için. Dolu dizginiz, hakkını veriyoruz kalkıp gitmenin.