"Enter"a basıp içeriğe geçin

Asla biraraya gelmeyen üç şey: Zeka, ahlak ve siyaset

Üç şey vardır ki asla birarada bulunmaz derler; zeka, ahlak ve siyaset. Zeki ve ahlaklı bir insan siyasetçi olmazmış; siyasete giren ahlaklı biri ise pek zeki sayılmazmış; siyaset ve zeka biraraya geldiğinde de ahlak oradan uzaklaşırmış.

Tabii bütün genellemeler gibi bu genelleme de hata payı içerebilir. Sayıları muhtemelen fazla olmamakla birlikte, hem siyaset yapma yetenek ve becerisi yüksek, hem de zeki ve ahlaklı politikacılar vardır şüphesiz. Belki de bu sözü şu açıdan yorumlamak daha doğrudur: Bazı meslekler ve uğraşlar vardır ki, eğitim ve deneyimin ötesinde kişisel yatkınlık ve yetenek isterler; bir meslek ya da uğraş olarak değil bir yaşam biçimi olarak tezahür ederler. Öğretmenlik böyledir örneğin. Mesleğini hakkını vererek yapan, başarılı hiçbir öğretmen, öğretmenliği mesai saatlerinde para kazanmak için yapılan bir iş olarak görmez, göremez. Doktorluk keza; onca meşakkatli eğitimden geçip memleketin ücra bir kasabasında üç kuruş maaşla hizmet etmek, ancak o mesleği bir yaşam biçimi, bir ideal olarak görmek ve gerçekten sevmekle mümkün olabilir.

Siyaset de böyle bir şey. Herşeyden önce kumaş ister; yatkınlık, beceri, adanmışlık ister; başarılı bir siyasetçi inatçıdır; başarısızlık ve hatalardan yılmaz; kendisine hedef olarak koyduğu ne varsa azim ve kararlılıkla o hedefin peşinden gider. Merhum Cumhurbaşkanı Demirel böyle biriydi mesela. Atlattığı onca askeri darbe ve siyasi fırtına onu bir an olsun yıldırmadı; ümitsizliğe kapılmadı hiç.  Seveni olduğu kadar sevmeyeni de oldu hayatı boyunca,  ama bir siyasetçi olarak gayet becerikli ve başarılı olduğu konusunda herkes hakkını teslim etti. Öte yandan, son derece zeki ve ahlaklı bir insan olduğuna kimsenin şüphe duymadığı Merhum Erdal İnönü, siyaset hayatımızda “hoş bir anı” olarak kaldı sadece. Biraz da zorunlulukla girdiği siyaset dünyasında hiç mutlu olmadı; siyasi başarılarıyla değil ama, zarif kişiliği, herkese karşı saygılı ve güleryüzlü tavırlarıyla aklımızda yeretti. 

Merhum Demirel’in hiç unutulmayan sözlerinden biri olan “dün dündür, bugün bugündür” sözü, becerikli bir siyasetçi olabilmenin temel unsurlarından birine işaret eder aslında; esnek olabilmek; güncel siyasetin gerektirdiği tutum ve davanışları doğru bir zamanlama ile benimseyip ona göre hareket etmek. Bu durum ilkesel ve ahlaki çatışmaları da beraberinde getirebilir zaman zaman, ama siyaset kumaşı sağlam olan bir politikacı bu çelişkileri kendisine de, başkalarına da bir şekilde açıklamayı becerir ve hiç de ahlaki bir ikilem içersindeymiş gibi görünmez.

Başarılı siyasetçilerin hemen dikkati çeken bir diğer özelliği de güçlü birer hatip, yani konuşmacı olmalarıdır. Sözcük seçiminden ses tonunun ayarlanmasına kadar etkili bir hitabetin gerektirdiği tüm araçları kullanır ve toplulukları etkilemeyi becerirler. Sözlerinde ne kadar doğruluk veya hakkaniyet payı bulunduğu ise tamamen ayrı bir konudur ve ne kendileri ne de onları dinleyen topluluklar işin bu yanıyla pek ilgilenmezler. Önemli olan o anki nabız derecesine göre şerbet verebilmektir ve hitabeti kuvvetli politikacılar bu işi iyi yaparlar. Öte yandan mahalle kahvelerinde politikacıları eleştirmeye sıra geldiğinde en çok kullanılan sözlerden biri “laf çok icraat yok” sözüdür. Yine, güzel Türkçemiz’in yaygın deyişlerinden biri olan “çok laf yalansız, çok mal haramsız olmaz” sözü de bu minvalde sıklıkla söylenen sözlerdendir.

Peki siyaset ve ahlak hiç biraraya gelir mi? Ahlaklı bir siyaset yürütmek gerçekten mümkün olabilir mi? Siyasetin doğası buna izin verir mi? Siyasetin karmaşık doğasını en güzel anlatan söz herhalde 15. yüzyılda yaşamış İtalyan bir düşünür ve yazar olan Machiavelli’nin şu meşhur sözüdür:  “Amaca giden her yol mübahtır”. Siyasette imkansız gibi görünen değişikliklerin aniden oluvermesinin de açıklamasıdır bu bir bakıma. Becerikli bir siyasetçi, amacına ulaşmada gerekli olduğunu düşündüğü her araç ve yöntemi kullanır; bunun ahlakla, doğrulukla, ilkelerle falan ilgisi yoktur ona göre. Zira önemli olan hedeftir ve asıl doğru olan şey, öncelikle o hedefe ulaşmaktır; politikacı kendisi için değil, ülkenin ve  toplumun iyiliği için ulaşmak istemektedir o hedefe ve bu da gayet ahlakidir ona göre. Ne diyor müslümanları ülkeye sokmamakta kararlı görünen Trump, “ben bunu Amerika’nın iyiliği için  yapıyorum”.